Nur Hareketi Serisinin 4üncü kitabı görücüye çıkıyor
Bediüzzaman
Risale-i Nur Külliyatı
Nur Hareketi veya Cemaati
Her biri anlam bakımından kendi başına bile kapsamlı, fakat sonuçta birbiriyle irtibatlı kelime ve kavramlar.
Önce, bilmeyenler için tanımlama, bilenler için de hatırlatma kabilinden, bu kelime ve kavramları biraz açalım:
Bediüzzaman: Said Nursî. 1878-1960 yılları arasında yaşamış, geride bıraktıklarıyla unutulmaz bir fânî. Mukaddes kitabımız Kurân-ı Kerimi bu asrın insanlarının anlayacağı bir seviye ve üslupta yorumlayan bir müfessir; Peygamber (asm) vârisi. İman hakikatlerini yaymayı en büyük ve tek vazife addetmiş Sahabe mesleğinin günümüzdeki uygulayıcısı; dolayısıyla Hz. Hasanın yarım kalmış hilâfetinin tamamlayıcısı. Kıyametin eşiğindeki Hicrî 13 ve 14. asrın müçtehid ve müceddidi; Ahir Zaman Müceddidi. Müceddidler halkasının son ve en büyük temsilcisi. Hadiste Süfyan diye geçen İslâm Deccalını hem tarif hem de teşhis eden, onun maddî-manevî cinayetlerine karşı duran, eyvallah demeyen büyük bir İslâm âlimi. Müstebid yöneticilerin zalimane icraatları karşısında boyun eğmeyen, yaşadığı dönemde İslâmın şerefini temsilde en ön safta yer alan, kalp gözü ve kulağı açık, samimî bir Müslüman. Eserleriyle imanlarının kurtulmasına vesile olduğu milyonların sevgili Üstadı. Hakkında, Peygamberden (asm) sonra, en çok eser kaleme alınan insan
Risale-i Nur Külliyatı: Bediüzzaman Said Nursînin 130 parça risalesinin toplandığı eserler bütünü. Çağın tefsiri övgüsüne mazhar Kurân tefsiri. Kurânın özellikle iman hakikatlerine dair âyetlerinin tefsirine yoğunlaşan, eşsiz bir eser; şaheser.
Nur Hareketi veya Cemaati: Bizzat kurucusunun tarifiyle, Risale-i Nur Külliyatından istifade edenler için kullanılan talebe-kardeş-dost unvanlı Risale-i Nur okuyucularının meydana getirdiği manevî şahsiyet
Özetle, Nur Talebelerine has tanımlamalar ya da belki hemen hemen herkesin paylaşamadığı, fakat karşı da çıkamadığı gerçekler!..
MÜSTESNA ŞAHSİYET VE ESERLER
Hepimiz en azından yakın tarih okumalarından biliyoruz ki, abartısız, yirminci asır, yani 1900lü yıllar, özellikle Türkiyede siyasî, içtimaî, kültürel
artık aklınıza ne gelirse, hemen hemen tüm olayların hep bu isim ve sıfatların etrafında döndüğüne şahitlik etmiştir.
Günümüz insanları olarak bizler de, yirmi birinci asrın, yani 2000li yılların eşiğinde ve sonrasında ise bu isim ve sıfatların Türkiyeye sığamayıp, başta İslâm âlemi olmak üzere Hristiyan Batıya ve dünyaya açıldıklarını, yepyeni ilmî ve fikrî açılımlara vesile olduklarını da gözlemliyor ve biliyoruz.
Peki bu isim ve sıfatlar ile bunların etrafında cereyan eden olayların bir arada anlatılıp sunulduğu eserler var mıdır?
Cevap: Elbette var. Meselâ Yeni Asya Neşriyatın 1990lı yıllarda yayınladığı, İslâm Yaşar imzalı Bediüzzaman Beşlemesi ile 2000li yıllarda yayınlamaya başladığı, aynı yazara ait uzun soluklu Nur Hareketi Serisi
Başka yok mu?
Yok. Zira Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar hakkında yazılmış çizilmiş tüm eserleri kapsayan katalog veya antolojiler bunu ispatlar niteliktedir.
(Elbette görece olarak üzücü(!) olan bu durum, Yeni Asya ekolüne ait Yeni Asya Neşriyat açısından pek sevindiricidir. Bunu tahdis-i nimet biliyor ve Allaha şükrediyoruz!)
Gerçekten de bilim, sanat ve kültür teknoloji ve ürünlerinin saniye başı çeşitlendiği günümüzde, bilhassa günümüzün bakış açısıyla kaleme alınmış böylesi eserler, henüz başkalarınca kaleme alınmadı...
DÖRDÜNCÜ KİTAP GELİYOR
İşte, bir nevî Bediüzzaman Beşlemesinin devamı mahiyetinde olan Nur Hareketi Serisinin şimdilik dördüncü ve son cildi bugünlerde baskıya girdi.
Allah Bize Yeter adı verilen kitap, adını, içindeki bir bölümün başlığından alırken, kendisinden önceki ciltler gibi on bölümden meydana geliyor: Cemaatin Ruhu Şahs-ı Manevîdir, Allah Bize Yeter, Fetret Manzaraları, Tenezzüh Zamanı, Mevlid Fırtınası, Kadın Gerçeği, Davete İcabet, Habibin (asm) Diyarında, Arz Yıldızları Arasında ve Hayat Bir Seyahat Hâlidir
Şimdi de müsaadenizle, önce Bediüzzaman Beşlemesinden, sonra da Nur Hareketi Serisinden bahsedelim
Bediüzzaman Beşlemesi adlı seri, adı üstünde, beş kitaptan oluşuyor. Serinin ilk kitabı olan Zamanın Sesinde Bediüzzaman Said Nursînin 1878-1916, Bediüzzamanda 1916-1925, Said Nurside 1925-1944, Nurcularda da 1944-1960 yılları arasındaki hayatı anlatılıyor. Serinin son kitabı Muhabbet Fedailerinde ise, Bediüzzamanın vefatının ardından yaşananlar konu alınıyor. Bu ise kronolojik olarak 1960-1971 yıllarına karşılık geliyor.
Nur Hareketi Serisi ise, Beşlemenin bittiği yerden başlıyor. Şimdilik üç ciltten meydana gelen uzun soluklu seri, pek yakında Allah Bize Yeterin de katılmasıyla dört cilde ulaşmış olacak.
Nur Hareketi Serisinde, Risale-i Nur Hareketinin 1971-1977 yılları arasındaki macerası Serencamda, 1977-1982 dönemi Menhus Ruhta ve 1982-1989 devresi de Aynanın Arka Yüzünde işleniyor. Son kitap Allah Bize Yeterde ise 1990-1998 yılları arasındaki olaylar söz konusu.
Gerek Bediüzzaman Beşlemesi ve gerekse Nur Hareketi Serisindeki her bir kitapta, hem Üstadın hem de cemaatin başından geçen ibretlik olaylar bir belgesel gerçekliğinde, fakat roman dilinde aktarılıyor.
Allah Bize Yeterden kısa kısa
Bir şahs-ı manevînin meydana gelmesinde şahısların kemiyeti de mühimdir; ama esas olan, keyfiyettir. Şahs-ı manevîler, içlerindeki şahısların kemiyetlerinden ziyade keyfiyetleri nispetinde kuvvetli addedilirler.
Devlet, millet, cemiyet, cemaat gibi içtimaî topluluklarda kemiyet bedeni, keyfiyet aklı, fikir ve değerler de ruhu teşkil ettiğinden, bir birliğin şahs-ı manevî kuvveti kazanabilmesi için bu üç unsurun intizam içinde insicamla işlemesi gerekir.
Bu itibarla, bir şahs-ı maneviyi meydana getirecek olan şahısların, hem varlıklarının esası olan değerler üzerinde ferdî gayretleriyle çalışıp didinerek keyfiyet kazanmaları, hem de şahs-ı manevî içinde sıradan bir fert gibi fâni olmaları icap eder.
Bu zamanda onu yapmak şahıslara zor gelse de, manevî şahsiyetin teşekkülü için elzemdir. Zaten bir şahs-ı manevî de ancak o fedakârlığı gösteren şahısların meziyetlerinin mezcolması sayesinde hayat bulup inkişaf eder. Zira zaman şahs-ı manevî zamanıdır.
Ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kurânın hizmetkârları! Sizler ve bizler insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin azalarıyız.
Bir tarif, tavsif ve tavzif manası var bu hitapta. İslâm âlemini, insan-ı kâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevî tabiriyle tarif eden Said Nursî, Nur Talebelerine ve dinî cemaatlere böyle hitap ederek, o manevî şahsiyetin azası olup bünyesinde yer almaları gerektiğini hatırlatmak istemişti.
Zira o, her hâliyle bir insan-ı kâmildi. Yaşadığı zamanda şahsına münhasır hususiyetleriyle İslâmın şahs-ı manevîsini temsil ettiğinden, tağunların zuhuru zamanında ortadan kaldırılmak istenen şeair-i İslâmiyeyi, tağutların şiddetli hücumlarına hayatı pahasına mukavemet ederek yaşayıp yaşatmıştı.
Onun vefatından sonra, talebelerine tevarüs etmişti bu kutsî vazife. Onlar da ortaya çıkan meseleleri aralarında istişare ederek çözme cihetine gitmişler, ihtilâllerin ağır şartlarına ve ihtilâlcilerin dehşetli baskılarına, zulümlerine rağmen, birbirlerinden güç alarak İslâmın şahs-ı manevîsini başarıyla temsil etmişlerdi.
80 İhtilâlinden sonra Isparta ve Van Mevlitlerinin yapılmaması, her sene Ramazan ayının 27sinde tertip edilen Urfa Mevlidinin de mahalline münhasır kalması, cemaat için eksiklik, cemiyet için de büyük bir kayıptı.
Bunu fark eden Nur Cemaati, ilk zamanlar oralarda mevlit okutmak için müracaat etmişti. İhtilâlciler mevlidin yapılmasına müsaade etmek bir yana, İzin vermiyoruz. demekle de iktifa etmemişler, Bediüzzaman Mevlidi tertipleme talebini isyan teşebbüsü telâkki etmişler, müteşebbis Raif Zernekliyi tutuklayarak Diyarbakırda hapse atmışlardı!
80li yılların ikinci yarısında kendi içinde meydana gelen bazı hadiselerle meşgul olan Yeni Asya Grubu 90lı yıllara doğru kendini biraz toparlayınca, Nur Hareketinin ana gövdesi olarak görülmekten gelen mesuliyet hissinin de tesiriyle harekete geçti
Kurânın bayrağını dünyanın her tarafında ilân etmek... Emeviye Camiinde, âlim ahvalli ihtiyar Arabın Hutbe-i Şamiyeden okuduğu paragrafta geçen bu cümle, oradan ayrıldıktan sonra da günlerce zihnimizde çınladı durdu! O hitabı her hissettiğimde, İslâm tarihinin fıtrî seyrini bir daha hatırladım.
İslâm âleminin tarihî hedefiydi, Kurânın bayrağını dünyanın her tarafında ilân etmek. Peygamber-i Zîşan (asm) ve Hulefa-i Raşidîn başlatmıştı bu Kuranî ilân ve imanî ihya hareketini. Emevîler, Abbasîler, Selçuklular ve sair İslâm devletleri zamanında şartları hazırlanan o hedefi, Osmanlılar gerçekleştirmişti.
Bin yıl, dünyanın her tarafında Kurânın bayraktarlığını yapmıştı bu kahraman millet. Aradan geçen zaman içinde milyarlarca âlim, arif, akil, fazıl insan yetiştirmiş, milyonlarca şehit vermiş, ondan çok daha fazlası gazi olmuş, binlerce müessese kurmuştu.
Asırlar boyu devam etmişti Kurân medeniyetinin cihan hâkimiyeti. Beşeriyetin hercümerç olduğu, devletin sarsıldığı, milletin dağıldığı, cemiyetin parçalandığı, Kurânın etrafındaki surların yıkılmaya yüz tuttuğu zamanda ise, Osmanlının içinden çıkan bir zat üzerine almıştı o kudsî vazifeyi: Bediüzzaman Said Nursî
Allah Bize Yeter neyi anlatıyor?
Zamanına göre İbrahim-Nemrut, Musa-Firavun adları çevresinde şekillenen iman-küfür mücadelesi, günümüzde Deccal-Mehdi ekseninde devam etmektedir.
Bediüzzaman Said Nursî, eserlerinde, asrımızda şahıstan ziyade şahs-ı manevînin güçlü olduğunu ifade eder. Son asrın müceddidi olan o muhterem zatın, bereketli ömrünü, Deccal ve Deccalın şahs-ı manevîsi karşısında Mehdînin şahs-ı manevîsinin teşekkülüne harcadığı, bilinen bir gerçektir.
Bu manevî güç, Bediüzzamanın ahirete intikaline kadar teşhiste tereddüde mahal bırakmayacak şekilde o büyük Üstadın etrafında halkalanarak devam etti. Risale-i Nur müellifinin vefat ederek aradan çekilmesiyle zındıka komiteleri şahs-ı manevîyi meydana getiren cemaati parçalamak için akla hayale gelmeyen plânlarını uygulamaya hız verdiler.
Asr-ı Saadet Müslümanlarının dahi fitnesinin şiddetinden Cenab-ı Hakka sığındıkları Deccalın şahs-ı manevîsinin cemaati bölme taktikleriyle bugünlere gelindi. Ahir zamanın dehşetli şahsının taraftarları bunda da kısmen başarı elde ettiler. Cemaatlere sokulan farklı türde fitneler sonucu, çeşitli isimler altında Nur cemaatleri teşekkül etti.
Araştırmacı yazarımız İslâm Yaşar, Nur Hareketi Serisinin Allah Bize Yeter isimli bu dördüncü romanında, dünyayı İslâmiyetin mutlu iklimine taşıyacak, Mehdî manasını barındıran şahs-ı manevînin peşinde. Yani küfrü temsil eden manevî şahsın karşısında eğilmeden duran şahs-ı manevînin, iman-Kurân hizmeti gören hangi Nur cemaati etrafında şekillendiğini tespitte bir sonuca varmaya çalışıyor. Bunu yaparken de okuyucunun sağlıklı değerlendirmesini sağlamak için, anlatımına, Bediüzzamanın Kurânın malı dediği Risale-i Nurlardan yorumlar getiriyor.
Yazar, iman hizmetini Risale-i Nur misyonu çerçevesinde şekillendirmeye çalışan grupları hizmet mahallerinde ziyaretle, hizmet metodunda uygulayageldikleri tarzları nazarlara vermeye çalışıyor. Bunda da itiraza mahal bırakmayacak şekilde hakperest...
Cemaatî olay ve oluşumlara tarafsız bir şekilde yaklaşan yazarın anlatımıyla yeterli bilgiye ulaşan nesiller, bu cihanşümul davanın bayrağını hangi grubun taşıdığını tespit edebiliyor. Yazar, bu çalışmasıyla hizmet yolunda karşılaşılan ve ancak çelik iradeyle üstesinden gelinebilecek müspet mücadele macerasını anlatarak tarihe not düşüyor.
Anlatımlarını bir parça buz hükmündeki benliğini şahs-ı manevî havuzunda eritenlerin hizmet serüvenlerini yurt içinde muhtelif illerde, yurt dışında Mekke-Medine, Suriye ve Almanyada takip ederek sürdürüyortabiî ki sağlıklı bir değerlendirme yapmak adına. (Takdimden.)